AB EGEMENLİĞE DAYANMIŞTIR
< - Geri Dön Eklenen Yorumlar Yorum Ekle 

AB ARTIK EGEMENLİĞE DAYANMIŞTIR
Durmuş Yılmaz

    Hani bir söz vardır, "Bıçak kemiğe dayandı", denir. Herhangi bir durumda son noktaya gelindiğini, başka yapacak bir şey kalmadığını, durumun vehametini vs anlatmak için kullanılır. Şimdi Türkiye'nin durumu buna benziyor. Avrupa Birliği'ne (önceleri, Avrupa Ekonomik Topluluğu, sonra Ortak Pazar) müracaatımızın üzerinden hemen hemen yarım yüzyıllık bir zaman geçti. Türkiye bu topluluğa üye olmak için müracaat ettiğinde bu günkü üyelerin bir çoğu henüz bağımsız bir devlet bile değildi. O zamanlar genel şart Demokrasi idi. Aradan yıllar ve yıllar geçti. Türkiye topluluğa katılmayı millî Dış Politika olarak kabul etti, bundan dolayı da ilk müracattan bu tarafa 40'dan fazla hükümet kurulmasına rağmen hepsi de az veya çok AB'ye girmek için çaba sarfetti. Bu konuya şöyle yaklaşmak daha doğrudur. AB İnsan Haları, Demokrasi ve Kalkınma standartı Türkiye'nin hedefi idi. Halkımızın hayat seviyesini bu standarta yükseltebilmek için her hükümet, şartların elverdiği oranda , kendine düşeni yaptı. Temel referans, Atatürk'ün gösterdiği hedef, yani "Muasır Medeniyet Seviyesi" idi. Fakat bu seviyeye erişeceğiz derken Atatürk'ün kazandırdığı ve cumhuriyetimizin temel direği olan "Tam Bağımsızlık" ilkesinin zarar görmemesine dikkat edilirdi. Bundan dolayı da Avrupa'nın her dediğine "amenna ve saddakna" (Duydum-inandım ve kabul ettim)denilmezdi. Millî menfaatlerimiz ile Avrupa'nın istekleri bir arada değerlendirilir, menfaatlerimiz örtüşüyorsa, yani her iki tarafın da yararına olacak bir teklif varsa kabul edilir, yoksa, kabul edilmezdi. İşte böyle bir anlayışla yürütülen AB üyeliği süreci yıllarca uzayıp gitti. Esasen Türk hükümetlerinin bu tutum ve tavrını AB komiserleri de bilirler onlar da buna göre hareket ederlerdi.
    1987'de, Özal Hükümeti, AB üyeliğinde sürece hız kazandırmak için bazı ileri adımlar atı. Avrupa'nın Sevr'den sonra bir daha ağzına alamadığı Kürtçülük meselesinde onların ağzına laf verdi. "Federasyonu da tartışabiliriz." gibi sözler sarfetti. Bu açılım Avrupa'yı yüreklendirdi ve o zamana kadar üyelik şartları içinde hiç tellafuz edilmeyen ve bize göre bazı hassas konuları telaffuz etmeye başladılar. Güneydoğu bölgesindeki terör ve bölücülük hareketini Türkiye'ye karşı koz olarak kullanmaya başladılar. Bunlara Ermeni iddialarını da eklediler. O da ayrı bir koz oldu. Daha sonra Rum (Pontus) ve Süryanileri de dahil ettiler. Bunlara paralelel olarak arka arkaya parlamentolarında kararlar alarak kendi halkları ile beraber diğer ülke yurttaşlarını da bu istikamette tek yönlü düşünmeye zorladılar. Şimdi önümüzdeki günlerde (12 Ekim) Fransa parlamentosu benzer bir yasa tasarısını görüşecek ve muhtemelen de kabul edecek. "Ermeni soykırımı olmamıştır", diyenler bu tasarıya göre 5 yıla kadar hapis ve 45 Bin Avro'ya kadar da para cezası ile cezalandırılacaklar. Artık Türk bilim adamları ve tarihçileri bu baskının altında çalışmak zorunda kalacaklar. Eğer bu tasarı yasalaşırsa bize de Fransa yolu kapanacak demektir. Zira yazılarımızda, çeşitli panel ve sepozyumlarda ve konferanslarımızda biz de yıllardan beri Ermenilerin asılsız iddialarını çürütmeye uğraşıyorduk. Artık yalnızca Türkiye'de konuşabileceğiz. Neyse konumuza geri dönecek olursak, Avrupa'nın istekleri artık Türkiye'de ciddi olarak "Ulusal Egemeliğe müdahale" olarak algılanmaya başlamıştır. Kamuoyunda yavaş yavaş "Lanet olsun." kelimeleri dudaklardan dökülmeye başlamıştır. Türkiye'de Batı Karşıtlığı'nın giderek arttığını artık uluslar arası gözlemciler ve araştırma kuruluşları ifade etmektedirler. AB ile halkın zenginleşeceğini iddia eden veya ileri sürenlere karşı halk arasında "zenginlik uğruna egemenliğimizden ve ulusal bütünlüğümüzden vaz geçemeyiz" türünden cevaplar yükselmeye başlamıştır. Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri, Üniversiteler, pek çok Sivil Toplum kuruluşu ve özellikle sendikalar, AB'nin ulusal egemenliğimize müdahale etmekte olduğu konusunda hemfikirdirler. Yaptıkları açıklamalarda bu duruma açıkça işaret etmektedirler. Halktan gelen bu sese hiç kimse kulaklarını kapatamaz.
Sonuç olarak: AB ile ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Egemenliğimize ve ulusal bütünlüğümüze yönelik tavır ve davranışları anında geri çevirmeli ve böyle durumlarda asla taviz vermeyeceğimiz hususunda kararlı bir duruş sergilemeliyiz. Türk halkı bütün kurum ve kuruluşlarından bunu beklemektedir.

< - Geri Dön

ÖZ GEÇMİŞ
İLETİŞİM
ZİYARETÇİ DEFTERİ
DİĞER BAĞLANTILAR
ANASAYFA
Vefat ve Teşekkür
GERİ DÖN
Ziyaretçiler
Toplam :   1989641
Bugün :   6
Aktif :   6

Örnek Köy


Anasayfa | Makalelerim | Kitaplarım | Güncel | Anketler | Yazılarım | Tartışalım | İletişim | Ziyaretçi Defteri | Öz Geçmiş

Web Tasarım: www.linearyazilim.com