YENİ AB VE TÜRKİYE
< - Geri Dön Eklenen Yorumlar Yorum Ekle 

    Avrupa Birliği 25 ülkeli bir devletler topluluğu oldu. 3 sene sonra Romanya ve Bulgaristan da girerek bu sayı 27'ye çıkacak. İngiltere'den Ukrayna'ya kadar bütün Avrupa bu Birlik içinde toplanmış olacaklar. Kıbrıs ve Malta'nın girişi ayrı bir önem taşımaktadır. AB bu iki ada devletini almakla Akdeniz hakimiyetini de tamamlamış oldu. Türkiye Birliğe 45 sene önce müracaat etmişti. Şimdiki 25 ülkenin çoğu o tarihlerde henüz bir devlet bile değildi. Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Kıbrıs, Malta...vs. bunlar devlet oldu da AB'ye girdi. Türkiye hâlâ beklemede. Henüz 1. elemeyi bile geçemedik.
    45 yıldan beri sırada beklemekte olan Türkiye acaba AB'ye neden giremiyor? Acaba ne zaman girebilir?    Ya da gerçekten girebilir mi yoksa hiçbir zaman giremez mi? Bu soruların cevabını vermek için elbette beklemek gerekir. Fakat doğru tahminler yapabilmek için Türkiye-AB ilişkilerine 2 ayrı pencereden bakmayı öğrenmemiz lazımdır. Bunlardan birisi objektif alandır. Yani ekonomi, alt yapı, eğitim ve sağlık hizmetleri, nüfus artışı, sosyal güvence, hukuk sistemi vb...Bu alanlarda Türkiye'nin mevcut 25 ülke ile boy ölçüşebilir hali yoktur. Bu apaçık ortadadır. %2.5 lik nüfus artış hızı, binde 35'lik bebek ölümü, %20 lere varan işsizlik, ve hepsinden önemlisi 3 bin dolar seviyesindeki millî gelir. Bu rakamlarla Türkiye'nin AB'ye girmesi mümkün değildir. Bu rakamlarla AB'ye giren bir ülke boşalır, insan kalmaz. %20 lik işsizliğin olduğu ülkeye AB içinde serbest dolaşım ve yerleşim hakkı tanırsanız o ülke boşalır. 3 Bin Dolarla 20 Bin Doların arasındaki sınırı kaldırırsanız küçük para büyüğün yanına gider. Çaylar dereler ırmaklara; ırmaklar da denizlere doğru akar. Tersi hiç olmamıştır ve de olmaz!
İkinci alan sosyo-kültürel alandır. Bu alanda tarihî birikim etkilidir. Fakirlik veya zenginlik düşünülmez. Ulusal (Millî) kimlik önemlidir. Bizim Tarih kitaplarımızda Yunan Mezalimi, Ermeni Mezalimi, Haçlı Seferleri gibi konular yerli yerinde dururken, karşımızdakilerin kitaplarında da Ermeni Soykırımı, Avrupa'yı tehdit eden Türkler ve "O! Mami Turcia" (Eyvah! Anneciğim Türkler geliyor! ) anlayışı varken, Türkiye'nin AB'ye girmesi oldukça zordur. Daha doğrusu AB'nin Türkiye'yi kabul etmesi zordur.
Türkiye-AB ilişkilerini, kısaca özetlediğimiz bu iki pencereden bakarak değerlendirmek gerekir. Gerçeklere gözlerimizi kapayınca onların değişeceğini sanmayalım. Açtığımız zaman yerinde durmakta olduğunu görürüz. Öyleyse ne yapmak lazımdır? Bu gayet açık: İlk önce ve her şeyden önce birinci sırada saydığımız objektif kriterleri yerine getirmeliyiz. Ondan sonra ancak sosyo-kültürel engelleri kaldırabiliriz. AB bizden hâlâ birinci sıradaki kriterleri yerine getirmemizi istiyor. İkinci sıra istekler henüz ortada yok. Fransa arada bir hafif yollu hatırlatıyor. Hepsi o kadar. Buna aldanmayalım. Önümüzdeki yıllarda ikinci sıradaki istekler daha yüksek sesle dile getirilecektir. Şunu da unutmayalım ki, AB demek Fransa ve Almanya demektir. Danimarka, Hollanda, Avusturya, halk tabiriyle zurnanın son deliğidir.
Sonuç: Türkiye önce kendi içine bakmalıdır. Öz dinamiklerini harekete geçirmelidir. Kendimizi AB'ye girebilecek hale getirmek bizim işimizdir. Önce bunu yapmalıyız. Bizim için hedef, AB değil, AB'nin standartları olmalıdır. O standartları yakaladığımız zaman girsek de olur, girmesek de.

< - Geri Dön

ÖZ GEÇMİŞ
İLETİŞİM
ZİYARETÇİ DEFTERİ
DİĞER BAĞLANTILAR
ANASAYFA
Vefat ve Teşekkür
GERİ DÖN
Ziyaretçiler
Toplam :   1873823
Bugün :   10
Aktif :   10

Örnek Köy


Anasayfa | Makalelerim | Kitaplarım | Güncel | Anketler | Yazılarım | Tartışalım | İletişim | Ziyaretçi Defteri | Öz Geçmiş

Web Tasarım: www.linearyazilim.com