Bir de dinsel gruplar varmış. Alevilerden başka da 17 tane fırka mevcutmuş. Kimi mezhep, kimi tarikat, kimi cemaatmiş. Bunlara da ayrı ayrı özgürlükler tanınmalıymış. Oysa Diyanet İşleri Başkanlığı sadece birinin işine bakarmış. Herhalde artık bu rapordan sonra "Edirne'den Van'a kadar" nutukları atılamaz. "Devletiyle ve milletiyle bölünmez bir ülke"den söz edilemez. Zaten bu nutukları atanlar eski ve eskimiş politikacılardır. Şimdi dönüşüm ve değişim zamanıdır. Şimdi artık "Ok" gibi doğru olmak değil, "Yay" gibi eğri olmak marifettir. Başbakan nasıl değiştiyse, dünkü Atatürkçü hocalar bugün nasıl değiştiyse, dünkü Amerika düşmanı solcu yazar bu gün nasıl değiştiyse, herkes değişecek! Türkiye hayvanat bahçesi gibi olacak. Kafeslerle bölünecek, birisinde aslanlar, birisinde kaplanlar, birisinde çakallar , birisinde tilkiler bulunacak. Tavuklar, kazlar filan da kafeslerine yerleştirilecek. Fakat o da ne!!! Her şey tamam dendiği sırada bozkurtun biri kafesini parçalayarak dışarı fırlıyor ve hazırlanan yem listesini paramparça edip çöpe atıyor. Profesörlerimizin emeği boşa gidiyor. *** *** *** *** *** Bu gayretkeşler herşeyi araştırdılar, incelediler, gördüler ve öğrendiler de bir şeyi göremediler: BÜYÜK TÜRK MİLLETİ'ni. O millet (Türk Milleti), "Müttehid ve mütecanis" (Birlik halinde ve uyumlu) bir kütle-i vahidedir. Bunlara Büyük Önder Atatürk'ün 10. Yıl nutkunu bir kere daha okumalarını tavsiye ediyorum. "Türk'ün unutulmuş yüksek medeni vasfı âtinin ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır". TÜRKİYE'DE AZINLIK TARTIŞMALARI Doç. Dr. Durmuş Yılmaz Geçtiğimiz hafta "Türkiye'de Azınlıklar" tartışmasıyla geçti. Başbakanlığa bağlı İnsan Hakları Danışma Kurulu diye bir kurulun hazırladığı bir rapor Türkiye'nin temel yapısını tartışmaya açıyor, devletin ve milletin adını, dilini, Anayasa başta olmak üzere bir çok temel yasayı ve hepsinden önemlisi devletimizin kuruluş iradesini sorguluyordu. Lozan antlaşmasının iyi uygulanmadığından tutun da Türklerin de etnik bir grup olduğuna kadar pek çok konuda bilimsel dayanaktan yoksun, yıkıcı ve bölücü ideoloji kokan cümle ve sözcüklerle kamuoyuna bir açıklama yapılıyordu. Raporu hazırlayan komitenin başında bulunan Profesör Baskın Oran ve Kurul Başkanı Profesör İbrahim Kabaoğlu, 1970'li yıllarda Türkiye'de "Halklara Özgürlük" sloganlarıyla sokakları inleten ve daha sonra başta üniversiteler olmak üzere Türkiye'nin eğitim kurumlarını anarşi yuvasına dönüştüren yıkıcı sol ideolojilerin sanki yeniden hortlamış sesi gibiydiler. Oysa o zaman "Halklara Özgürlük" diye bağıranların büyük bir kısmı, 1984 yılında bölücü Kürtçü PKK terörünü gördükten sonra millî çizgiye çekilmişler ve kendilerini "Ulusal Sol" tanımlamasıyla ifade etmeye başlamışlardır. PKK terörünün hâlâ devam etmekte olduğu günümüzde artık aklı başında hiç kimse "Halklara Özgürlük" sloganı etrafında gözükmemektedir. Zira bu sloganın Türkiye'yi parça parça etmek amacına hizmet edeceği gün gibi ortadadır. İşte böyle bir zamanda, iki profesör tarafından kaleme alındığı kesin olan, fakat yukarda adı geçen kurulun ne kadar benimsediği tam olarak anlaşılamayan bu rapora vatansever, milliyetçi, Atatürkçü Türk aydınlarının ve sivil toplum kuruluşlarının tepkisi gecikmemiştir. Türk Eğitim-Sen Genel Sekreteri Fahrettin Yokuş medya önünde raporu okumak isteyen Kurul Başkanı İbrahim Kabaoğlu'nun elinden raporu alarak yırtıp atmakla kamuoyunda yükselen tepkiye tercüman olmuştur. Kutlanacak bir hareket, vatanseverlik dolu bir tavırdır. Bütün bu gelişmeleri sessizce izleyen Başbakan, kamuoyundaki büyük öfke ve tepkiyi gördükten sonra hafta sonunda Rize'de bir açıklama yaparak, raporu eleştirmiş, hazırlanış ve sunuluşunu etik bulmadığını açıklamıştır. Ayrıca kurulun , "Her ne kadar başında Başbakanlık yazıyorsa da" diyerek, kendilerinin oluşturduğu bir kurul olmadığını söylemiştir. Burası açıklama gerektiren bir husustur. Her halde birileri çıkıp "Başbakanlık" başlığını koyarak bir kurul oluşturamaz. Başbakan'ın bu noktaya bir açıklık getirmesi gerekir. Diğer taraftan geçtiğimiz Cumartesi günü İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi'nde düzenlenen tartışmalı bir panelde konuşan ve malum raporu hazırlayan Profesör Baskın Oran, "Özrü kabahatinden büyük" türünden bir açıklama yaparak "Raporu ve kendilerini eleştirenlerin paranoyak olduğunu söylemiştir. Bu ifade Türkiye'nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan herkese yapılmış büyük bir bühtan ve suçlamadır. Baskın Oran suç işlemiştir. Hiç kimse unvanının ve düşünce özgürlüğü gibi bir kavramın arkasına saklanarak vatansever insanları bu şekilde suçlayamaz. İnanıyorum ki hukukçularımız bunun gereğini yapacaklardır. Biz tekrar rapora dönelim: Rapor, 10 Ağustos 1920 tarihinde Avrupalı sömürgeci devletlerin İstanbul hükümetine dayatarak imzalattıkları Sevr Antlaşmasının 62-64. Maddelerinde "KÜRDİSTAN" başlığı altındaki ifadelerle önemli benzerlikler arz etmektedir. Herkesi "Sevr Paranoyası" ile suçlayarak Türkün idam fermanı demek olan o antlaşmanın yeniden hortlatılmasına asla göz yumulamaz. Başbakan, Cumartesi günü Rize'de yaptığı açıklamanın gereğini yerine getirmeli ve bu milli his ve duygulardan yoksun, bölücülerin amacına hizmet eden kurulu derhal dağıtmalı, eğer gerek varsa Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne kendini adamış insanlardan oluşan başka bir kurul meydana getirmelidir. Başta üniversiteler olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşları ve Ulu Önder Atatürk'ün Cumhuriyetimizi emanet ettiği Türk gençliği sesini yükseltmeli, Türk'ü etnik grup olarak tanımlayan bu ilim ve idrak fukaralarına hadlerini bildirmelidir. |
|
||||||||||||||||||||||||||
|