babam uyarmıştı...
< - Geri Dön Eklenen Yorumlar Yorum Ekle 
Babam, 2008  de ve 2010 da yazdıklarıyla bugünün karanlık durumuna işaret etmiş ve uyarmıştı. Ne yazık ki geçmişi unutuyoruz, babam derdi ki;  tarih bilmek geleceği yorumlamayı ve doğru karar vermeyi sağlar. o nedenle unutmayalım, hatırlayalım...

TÜRKİYE NEREYE SÜRÜKLENİYOR?

Prof. Dr. Durmuş Yılmaz 19.07.2008

Son seçimlerden bu yana tam  365 gün geçti.  Bu 1 yıl içinde Türkiye giderek artan bir tempo ile maalesef derin bir huzursuzluğa sürüklenmektedir. Bu gün, hiç kimse Türkiye’nin 1 yıl, ya da 2 yıl öncesine göre daha  mamur, daha huzurlu, daha sakin;  halkın da daha müreffeh ve daha emniyet içinde olduğunu söyleyemez. Terör konusunda da aynı şekilde. Yine hiç kimse  bölücü PKK terörünün geçen yıllara göre daha zayıflatılmış, ateşinin  söndürülmüş olduğunu söyleyemez. 3 gün önce biri üsteğmen olmak üzere 2 şehidimizi yine toprağa verdik. Doğu Anadolu’nun dağları terörist kaynıyor. TBMM’nde  terörü destekleyen  milletvekilleri ve partiler var.   İşsizlik konusu artık konuşulmaz oldu. Üniversitelerini bitirmiş yüzbinlerce genç asgarî  ücretten bir işe girebilmek için  kapıları aşındırıyor. Ekonomiden ve esnaftan bahsetmeyeceğim. Onlar polemik konusu yapılıyor. Kimi çok iyi diyor, kimileri de çok kötü. Rakamlarla herkes istediği gibi oynuyor. Onun için ben bu konuyu uzmanlarına bırakıyorum.  Bu gün gelinen noktada Türkiye hızla kamplara ayrışmakta ve  derin ve ciddi bir Rejim Kavgasına sürüklenmektedir. Atatürk başta olmak üzere cumhuriyetin  bütün  değerleri artık açıkça tartışılmaktadır. Bu tartışmalar bilimsel manada ve ülke hayrına değil, sorgulama mahiyetinde  cereyan etmektedir.

Türkiye son seçimlerden bu yana gerçekten huzurlu bir gün yaşayamadı.  Seçimlerden hemen sonra cumhurbaşkanlığı seçimi ile meşgul oldu. Bu seçim Türkiye’de bir manada “Yargıya Saygı” sınavı idi. Bir 367 meselesi çıktı. Lehinde aleyhinde herkes konuştu. Mesele yargıya (Anayasa mahkemesi) gitti. Yargı CHP’yi haklı buldu ve  kararını verdi. Şimdi  insanlar o günleri acaba hatırlıyorlar mı? İktidar mensupları Anayasa mahkemesinin bu kararı için acaba ne demişlerdi?  Bu gün yargıya saygıdan söz edenler  acaba o gün yargı hakkında neler söylemişlerdi?  Aradan aylar geçti, Türkiye huzursuzluk yolunda ilerlemeye devam etti. Ocak 2008 tarihinde  MHP ve AKP’nin birlikte yaptıkları bir hazırlıkla Anayasa’nın 10 ve 42 maddeleri değiştirildi. Şubat 2008 tarihinde de YÖK  Başkanı bir genelge ile bu anayasa değişikliğini esas alarak  üniversitelerde  türbanın serbest bırakılması için bir talimat gönderdi.   Bazı üniversiler bu emre uymadılar. Zira YÖK Başkanı’nın böyle re’sen talimat verme hakkı yoktu. Bizim üniversitemiz  (Selçuk Üniversitesi) de dahil olmak üzere bazı üniversiteler bu talimata uydular ve türbanı serbest bıraktılar.  2 hafta sonra Danıştay YÖK  Başkanının talimat veremeyeceğini belirterek   YÖK’ün talimatını geçersiz saydı. Üniversitelerde türban yeniden yasak oldu. Bu da bir yargı kararı idi. Şimdi yine soruyorum: Danıştayın bu kararı konusunda iktidar mensupları acaba ne dediler? Yargı kararlarına saygıdan söz edenler o zaman Danıştayın kararını nasıl karşıladılar? Aradan biraz daha zaman geçti. Mart 2008 tarihinde  Yargıtay Başsavcısı Adalet ve Kalkınma Partisi için “Laikliğe karşı eylemlerin odağı olmak”  suçlaması ile  kapatma davası açtı.  Bir daha soruyorum: Bu gün yargıya saygıdan söz edenler  bu dava için ve Başsavcı için acaba neler söylediler?  Bunu da geçiyorum. Aradan biraz daha zaman geçti, Anayasa mahkemesi yapılan değişikliği iptal etti. Muhalefet yine haklı çıkmıştı. Bu da bir yargı kararı idi. İktidar mensupları ve yandaşları bu kararı da “Yargı Kararı” demeden eleştirdiler. Haziran 2007 tarihinde İstanbul Ümraniye’de  bir gecekonduda bir takım patlayıcılar bulunmuştu. Bunun üzerine  aralarında bir emekli generalin de bulunduğu bazı kişiler göz altına alınmıştı.  İstanbul Cumhuriyet başsavcsınsdan sonradan öğrendiğimize göre  bu kişiler kendilerini “Ergenekoncu”  olarak tanımlıyorlarmış! Türk dünyasının ve bütün Türklerin ortak değeri olan Ergenekon efsanesini ve destanını keşke böyle olaylara alet etmeselerdi. Neyse onu da geçelim. Bu dava aşama  aşama   ilerliyor. Aradan 1 yıldan fazla zaman geçtikten sonra nihayet iddianamesi  yakın zaman önce açıklandı. Bu arada  iddianameyi öğrenemeden  Kuddusi Okkır adında bir   tutuklu şüpheli (Zanlı) de hayatını kaybetti. Asıl garabet burada ama bu ayrı bir yazı konusu.  Olaylar bu minval üzere devam ediyor. Şimdi bir değerlendirme yapacak olursak,  Ergenekoncu denilen ve aralarında  yaş ortalaması nerdeyse 70 in üzerinde olan bir takım emekli subay ve generallerin de  aralarında bulunduğu bu insanlar daha iddianameleri bile tamamlanmamış olmasına rağmen iktidar mensupları ve yandaşları tarafından  “Terör ve Darbe”  örgütü olarak  adeta yargılandılar ve  ölüme mahkum edildiler.  İşin en ilginç yanı da bunu yaparlarken bir taraftan da durmadan  “Yargıya Saygı”  “Hukuka Saygı” gibi nakaratları tekrar ediyorlar. İstanbul Cumhuriyet Baş Savcısı bile medyanın bu konularda çoğu yalan ve yanlış haberler  yazdığını söylüyor fakat onlara karşı bir şey yapılması gerektiğini söylemiyor. Gerçekten her şey bir birine karıştı.

Sonuç:  Türkiye’de   yıllardan beri siyasetçilerin popülist faaliyetleri sonucu pek çok kurum maalesef   yıprandı ve saygınlığını yitirdi. Bu kurumların arasında TBMM ve üniversiteler de var. Saygınlığını koruyabilen kurumlarımızın başında ise bilimsel bir gerçek olarak söylüyoruz ki 1. sırada Türk Silahlı Kuvvetleri , 2. sırada da Yargı vardır.  Medya ise güvenilirlik sıralamasında en aşağılardadır. İşte bizi endişelendiren hususu da buradadır. Halkımız nezdinde en saygın 2 kurumumuz sorumsuzca  ve hukuka açıkça aykırı olarak yapılan eleştirilerle  yıpratılmakta ve adeta görev yapamaz hale  getirilmeye çalışılmaktadır.  Ve ne ilginçtir ki, kendileri için her şeyin söylendiği bu 2 kurum sanki sahipsiz kalmış gibi derin bir sessizliğe bürünmüş  olup bitenleri seyretmektedir.  “Hayırlısı bakalım”  diyeceğiz ama, bir de şöyle  söz var: Hiç hayır umulur mu böyle gecenin sabahından!

 
Tarihe geçecek olanlar devlet adamlarıdır...23.02.2010

Ülkemizde bu gün gelinen noktada, özellikle  iktidar karşıtı (AKP karşıtı) siyasal görüş sahibi, toplumda belirli bir yeri olan  kamu ve özel sektör çalışanlarında ciddi bir kaygı ve endişe ortaya çıkmıştır. Tedirginlik git gide yaygınlaşmaktadır. Hukukçuların – son Erzincan-Erzurum olaylarında olduğu gibi- farklı tutum ve icraatları halk arasında  güvensizliğin  artmasına sebep olmuştur. Bilindiği gibi Erzincan Başsavcısı hakkındaki dosya  görevden alınan Erzurum savcısı tarafından alelacele İstanbul’a gönderilmişti.  İşlemin doğruluğu veya yanlışlığı konusunda  bizim bilgimiz yoktur. Fakat İstanbul savcısının dosyayı tekrar Erzurum’a göndermesi  bir takım endişeleri haklı çıkarmıştır.  Kamuoyunda “Yandaş Medya”  iddiasının yanında  artık bir de “Yandaş  Hukuk”  iddiası   vardır. Bu imaj, Türk Hukuk sistemi ve kurumlarını  yıpratacak boyuta erişmiştir. Yasama, Yürütme ve Yargı kuvvetleri içinde çalışan her görevlinin bu imajı düzeltmeye çalışması hayatî önem taşımaktadır.

Nefsini aşmış ve sorumluluklarını müdrik görevlilere her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Yazıyı şu özlü sözle bitirelim:

“Politikacı gelecek seçimi düşünür. Devlet adamı ülkenin geleceğini düşünür”.

Tarihe geçecek olanlar devlet adamlarıdır. 
Prof.Dr. Durmuş YILMAZ

< - Geri Dön

ÖZ GEÇMİŞ
İLETİŞİM
ZİYARETÇİ DEFTERİ
DİĞER BAĞLANTILAR
ANASAYFA
Vefat ve Teşekkür
GERİ DÖN
Ziyaretçiler
Toplam :   1989594
Bugün :   12
Aktif :   12

Örnek Köy


Anasayfa | Makalelerim | Kitaplarım | Güncel | Anketler | Yazılarım | Tartışalım | İletişim | Ziyaretçi Defteri | Öz Geçmiş

Web Tasarım: www.linearyazilim.com