PKK "FİLİSTİNİZE" OLMUŞ BİR ÖRGÜTTÜR
Prof. Dr. Durmuş Yılmaz PKK Terör örgütü, 30 yıla yaklaşan faaliyetleri sonucunda adeta “Sektörel” bir durum kazanmış ve alt yapısı ile birlikte maddi bir güç sahibi olmuştur. Çeşitli yerlerden aldığı yardımların yanında her çeşit kaçakçılıktan elde ettiği bir maddi gücü vardır. Abdullah Öcalan’ın 1999 yılı Şubat ayında yakalanarak hapse girmesi ve ömür boyu hapis cezası alması sonunda PKK terör örgütü kendi içinde bu yardımların ve elde edilen paranın idaresi konusunda ciddi bir mücadele süreci geçirmiştir. Osman Öcalan’ın örgütten ayrılması, ya da etkisiz hale gelmesi bu mücadelenin sonucunda ortaya çıkan tasfiye ile ilgilidir. Murat Karayılan’ın Kandil’de, Cemil Bayık’ın da – muhtemelen- İran’da yaşadığı ve Abdullah Öcalan’ın da İmralı’dan etkin olma çabaları dikkate alındığında PKK’nın içinde bir değil, çok merkezin olduğu açıkça görülmektedir. Murat karayılan’ın bir Türk gazeteciye yaptığı açıklamalardan birkaç gün sonra 31 Ekim 2010 tarihinde Taksim kanlı eylemi Karayılan’ın yaptığı açıklamayı tümüyle silmiştir. Açıkça anlaşılmıştır ki, Örgüt Murat Karayılan’ın emrinde ve kontrolünde değildir. Onun emrinde olan, örgütün bir bölümüdür. 1 Kasım günü Aysel Tuğluk’un Öcalan ile görüşmeye gittiği gün Kandil’den Murat Karayılan’ın eylemsizlik süresinin uzatıldığı yönünde yaptığı açıklamalar da Abdullah Öcalan’ın etkisini bertaraf etmek amacına yöneliktir. Abdullah Öcalan’dan önce açıklama yaparak Murat Karayılan, örgütün İmralı’dan değil, Kandil’den yönetildiğini vurgulamak istemiştir. Fakat, Taksim eylemcisinin - şu ana kadar elde edilen bilgilere göre- Kandil’den geldiği, ya da o kamplarda eğitim gördüğü de emniyet birimlerince açıklandı. Bu durum da açıkça gösteriyor ki PKK Kandil’de Murat Karayılan’ın kontrolünde de değildir. Medyaya yansıyanların aksine PKK, tek başına ne Abdullah Öcalan’ın, ne Murat Karayılan’ın ne de Cemil Bayık’ın kontrolünde bir örgüttür. Bunların yanında başka alt elebaşılar ve belki de daha küçük örgütler vardır ki, bunlar eylemler ve Türkiye ile olan ilişkiler konusunda kendi içlerinde karar vermekte ve uygulamaktadırlar. İşte bu duruma “Filistinize Olmak” denir. Bilindiği gibi Filistin meselesinde El Fetih, Hamas, Hizbullah, İslamî Cihat… gibi örgütler mücadele vermektedirler. Hepsinin de mücadele stratejisi, vasıtaları, ve hepsinden önemlisi eylem biçimleri diğerlerinden farklıdır. Bu sebepten dolayı da Filistin meselesi bir çözüme kavuşturulamıyor. Zira İsrail’in karşısında bir değil çok muhatap bulunmaktadır. Her ne kadar resmi muhatap olarak Mahmut Abbas’ın liderliğindeki Batı Şeria Filistin halkı kabul ediliyorsa da ne Hamas ne de diğer örgütler Mahmut Abbas’ı tam olarak desteklemiyorlar ve kendi şartlarını ileri sürüyorlar. Bu gün gelinen noktada PKK da de bu şekilde “Çok Başlı” bir örgüt haline gelmiştir. Zaten bu durum, BDP veya KCK oluşumlarında da kendini göstermektedir. Taksim eylemi PKK’da çok başlılığın çok açık bir göstergesidir. Bundan dolayı ne eylemsizlik kararı, ne ateşkes ne de diğer açıklamalar…Hiç birisi Türkiye’nin sürdürdüğü mücadeleyi pasifize edecek şekilde anlaşılmamalıdır. PKK örgütlerine silah ve para temin eden iç ve dış kaynaklar iyi araştırılmalı mücadele bu çerçevede yürütülmelidir. Kandil denilen yer ise muhakkak temizlenmelidir. İleride alt örgütlerin kendilerini kanıtlamak ve seslerini duyurmak için kanlı eylemlere girişecekleri gözden uzak tutulmamalıdır. Not: Taksim eylemi araştırılırken, bomba dolu sırt çantası taşıyan eylemcinin İstanbul’un göbeğine nasıl geldiğini ve toplu halde duran polislere birkaç metrelik mesafeye kadar nasıl yaklaştığını Türk İstihbarat Birimleri bir kere daha düşünmeli ve kendi kendilerini sorgulamalıdırlar. Herkesin telefonlarının dinlendiği veya dinlenebildiği bir Türkiye’de bu terörist acaba kendisini yönlendiren elebaşıyla nasıl haberleşiyordu! Hiç mi telefon konuşması yapmadı! Üzerinde düşünmeye değmez mi!!! |
|
||||||||||||||||||||||||||
|