ÜNİVERSİTELER AÇILIRKEN
Prof. Dr. Durmuş Yılmaz
Üniversiteler açıldı. Törenler yapılıyor. Törenlere Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar davet edilirler. Eğer gelebilirlerse açılışta bir “Protokol Konuşması” yaparlar. Bu konuşmalarda genellikle dünya meselelerinden, dünyadaki yeni gelişmelerden bahsedildikten sonra hangi üniversitede konuşma yapılıyorsa o üniversite hakkında- önceden alınan bilgilere dayalı olarak- bazı güzel şeyler söylenir. İdareciler genellikle övülür, çalışmalarından dolayı teşekkür edilir. Üniversitenin o yöreye yaptığı olumlu katkılardan bahsedilir. Protokol konuşmaları genellikle böyle olur. Siyasal konulara, uzmanlık alanlarına, çok özel, spesifik konulara, tartışma yaratacak konulara girilmez. Tören salonuna imkanlar nispetinde öğrenci alınır. Öğrencilerin aşırıya kaçmayan protesto ve gösterilerine hoşgörü ile bakılır. Hatta bir grup öğrencinin siyasal sloganlar atmasına, konuşmacıyı protesto eden sözlerine ve ve pankartlar açmalarına özellikle izin verilir. Sonra da yapılan konuşmalarda bunlara atıf yapılarak o üniversitede düşünce ve fikir özgürlüğünün sağlanmış olduğuna, herkesin düşüncelerini serbestçe ifade edebildiğine vurgu yapılır. Böylece üniversite idarecilerinin baskıcı, kısıtlayıcı değil özgürlüklerden ve bunların kullanılmasından yana olduğu da gösterilmiş olur.
Fakat şimdi böyle olmuyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan veya bir Bakanın geleceği gün sanki kampüste sıkıyönetim ilan ediliyor. Her tarafta güvenlik tedbirleri diye bir dizi tedbir alınıyor. Trafik yönü değişiyor, bazı yollar kapatılıyor, her tarafta olağanüstü bir hal ortaya çıkıyor. Sonra tören başlıyor. Protestocu öğrenci olursa hemen polisler üzerine çullanıyor öğrenci yaka paça dışarı atılıyor, sükunet sağlanmış oluyor. Sonra konuşmalar başlıyor. Davetli devlet büyükleri konuşmalarını yaparken bazen amacını aşıyor. Nasihat vermeler, yol göstermeler başlıyor. Birkaç gün önce Yıldız Teknik Üniversitesinin açılışında konuşan Cumhurbaşkanımızın böyle bir tavır içinde olduğunu gördük. Konuşmada bazı hususlar dikkatimizi çekti. Hocalara hitap ederken sayın Cumhurbaşkanı “…Siyasete girmeyin…Polemik yapmayın…” gibi sözlerle öğretim üyelerini uyarıyor. Ne var bunda denilemez. Eğer öğretim üyelerinin neyi konuşup neyi konuşmayacağına Yürütme organı karar verecekse burada bilim dünyasına ve bilim insanlarına gereken değerin verilmediğini, bilimin küçümsendiğini ve hatta önemsenmediğini düşünürüz. Doğru olan şey, idarecilerin bilim insanlarına neyi konuşup neyi konuşmayacaklarını bildirmek değil, tam aksine bilim insanlarının yöneticilere nasıl davranmaları ve hatta nasıl konuşmaları hususunda bilgiler vermeleridir. Tarihimizde örnekleri çok olan Siyasetnameler bu türden eserlerdir. Cumhurbaşkanının şu yönde bir konuşma yapmasını beklerdim:”… Bilim insanları yaptıkları araştırma ve yayınlarla lütfen biz idarecilere yol göstersinler, bizim idarede nasıl davranmamız hususunda bizleri aydınlatsınlar… Bunun için bize düşen hangi görev varsa bize hatırlatsınlar…Biz bunları bekliyoruz…”
Mevlana’nın Fihi Mafih adlı eserinin başındaki bir cümleyi hatırlayalım ve üzerinde düşünelim: “…Peygamber ( Ona selam olsun) buyurdu ki, emirlerin iyisi bilginleri ziyaret edendir... Bilginlerin kötüsü emirleri ziyaret edendir". Bu sözden de anlaşıldığı üzere neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretecek olan yalnızca Bilim ve Bilim İnsanlarıdır. Öyleyse bilim adamlarına akıl vermeye değil onlardan akıl almaya ihtiyacımız vardır. Yoksa roller mi değişti!
|
|
||||||||||||||||||||||||||
|