İÇ GÖÇ VE SONUÇLARI
Prof. Dr. Durmuş Yılmaz
Türkiye’de, geçen yüzyılın ortalarından itibaren toplumsal yapı değişmeye başladı. Gerek Osmanlı’nın son yüzyılında ve gerekse Cumhuriyetin ilk 25 yılında belirgin bir Tarım Toplumu olan Türk halkı, 1950’lerden itibaren yeni bir süreci başlattı. Bu Sanayi Toplumuna geçiş sürecidir. 1950-1990 yılları bu sürece dahildir. Bu dönem içinde hem iç göç (Köylerden şehirlere) hem de dışa açılma (Avrupa şehirlerine) başlamıştır. Toplum yapımız da bu hareketlenmeye paralel olarak değişmiş ve “Sanayi Toplumu”na dönüşmüştür. 1990’lardan itibaren bu dönüşüm bir üst seviyeye çıkmış ve Türkiye “Bilgi Toplumu” dönemine girmiştir. Hemen söyleyelim ki, bu süreç ülkemizde çok hızlı olmuş ve yöneticilerimiz bu hızlı dönüşüme ayak uyduramamışlardır. Bu dönüşümün sonunda ortaya çıkan sorunlar git gide büyümüş ve çözümü sanki yeni bir reform mahiyeti kazanmıştır.
Toplumsal yapının dönüşümünün ortaya çıkardığı sorunlardan birinci sırada yer alan Gece Kondu sorunu olmuştur. Zira bu dönem içinde (1950-1990) Türkiye nüfusundaki 30/70 şeklindeki Köy/ şehir oranı bütünüyle ters dönmüştür. Yani 1940’lı yıllarda halkımızın %30’u sehirlerde, kalan %70’i köylerde otururken 1990’a gelindiğinde bu oran tersine dönmüştür. Köylerden göçerek şehirlere giden halkın karşılaştığı ilk sorun barınma sorunu olmuş ve bu ihtiyaç Gecekondu’yu doğurmuştur. İkinci büyük sorun Eğitim’de yaşanmıştır. Devletin ağır işleyen bürokrasisi ile köylere okul yapılması, eğitim araç-gereçlerinin temini sağlanıncaya kadar köyde yaşayan insanlar göçerek çoktan şehirlere gitmişlerdi bile. Bunun sonucunda yüzlerce köyde okular boşaldı. Eskiden öğrenim çağındaki çocuklar okul bulamazlarken şimdi okullar öğrenci bulamaz oldu. Bu alanda yapılan yatırımlar da boşa gitti. Çare olsun diye ortaya atılan “Taşımalı Eğitim Sistemi” de ayrı bir sorun oldu. Nüfusları 2000’in üzerine çıktığı için Belediye teşkilatı kurulmuş olan kasabalar (Beldeler) da aynı kaderi yaşadılar. İç ve dış göç, köyler gibi, beldeleri de boşalttı. Popülizm düşkünü politikacılar, göçün yarattığı sorunlara çare üretmek yerine beldelerin nüfusunu binbir çeşit sahtekârlıklar yaparak fazla gösterme yoluna gittiler. Böylece devletin kaynaklarının boşa harcanmasına sebep olduktan başka, sahteciliği de körüklemiş oldular. Nihayet şimdi hükümet bu sahteciliklere bir son verme yoluna gitti ve nüfusu 2000’in altına inmiş olan belediyeleri kapattı. Beldeleri köy yaptı. Yapılan iş Belediye teşkilatı kurmakla ilgili yasanın gereğidir ve doğrudur. Fakat bu işlem hangi sorunu çözmüştür? Belediyeleri köy yapmakla oralarda yaşayan insanların hayat seviyeleri yükselecek midir, yoksa düşecek midir? Konya’da 113 belediye köye dönüşmüş , bunun 4 tanesi de ilçe! Şimdi ne olacak? Toplumsal kalkınma her halde şehirleri köy yapmakla olmayacaktır. Buna kimsenin itirazı olamaz. Küçük küçük köyleri belediye yapmak da bir çare değil. Bu da tamam! O halde yapılması gereken yeni bir yerleşim (İskan) politikası belirlemek ve onu uygulamak idi. Sadece nüfuslarının azalmasına değil, ulaşım, haberleşme, güvenlik gibi ölçütler de göz önüne alınarak bazı köy ve kasabalar birleştirilmeliydi. Hem halkın yaşama düzeyini yükseltecek, devlet imkanlarından daha çok faydalanmayı sağlayacak, hem de kaynakların verimli kullanılmasını getirecek modern beldeler kurulmalıydı. Böylece göçü de belki bir oranda yavaşlatmış olurduk. Belediye hizmetlerinden yararlanan insan sayısını azaltmak değil, tam aksine artırmak gerekiyor. Bilinen bir gerçektir ki, köyde bir kalkınma olmaz. Köyü sayısını artırarak Türkiye’yi kalkınmış bir ülke yapamayız. Hükümet bir sorunu çözerken başka bir sorun yaratmıştır. Mesele daha etraflı düşünülmeli ve ondan sonra adım atılmalıydı.
|
|
||||||||||||||||||||||||||
|