ÜNİVERSİTELER HUZUR ARIYOR Prof. Dr. Durmuş Yılmaz Kim ne derse desin, üniversitelerin huzuru bozulmuştur. Üniversitelerin kendi iç bünyesinde, öğrencilerin arasında da, öğretim üyelerinin arasında da, öğrenci ve öğretim üyeleri arasında da ciddi bir güvensizlik ve huzursuzluk baş göstermiştir. Artık öyle bir noktaya gelinmiştir ki, kimin haklı kimin haksız olduğunun da bir önemi kalmamıştır. Üniversitelerin en geniş katılımlı ve akademik organı olan Üniversitelerarası Kurum (ÜAK) ile üniversitelerin en üst temsilcisi olan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) arasında kapanması oldukça zor bir çatlak meydana gelmiştir. Bu noktaya gelinmesine hiç şüphesiz, YÖK’ün siyasal iktidar yanlısı tutumu sebep olmuştur. Doğrudan doğruya üniversitenin meselesi olan kıyafet konusunu, ayakkabıcılar yan sanayi derneğinden tutun da inşaatçılar derneğine kadar, bütün sendika, vakıf, birlik ne varsa herkes konuşurken, YÖK, meselenin asıl sahibi olan üniversitelerarası kurulun ve üniversite mensuplarının bu konuyu konuşmasına tahammül edememiş ve ipleri koparmıştır. Üniversiteler ilim müesseseleridir. Siyasal parti ve iktidarlarla paralellikleri az, karşıtlıkları çok olur. Zira konumları da amaçları da farklıdır. Siyasal partiler her şeyden önce önlerindeki en yakın seçimi düşünürler. Bunun için bazı popülist kararlar alıp uygulayabilirler. Bu da bir yere kadar normal görülebilir. Ancak, üniversitelerin bu tür popülizmle işleri olmaz ve olamaz. Hele hele, siyasal partilerin seçimlerine yardımcı olmak gibi bir uygulamanın içine asla ve asla giremezler. Bu tür bir uygulama, üniversiteyi de bilimi de temelinden yok eder. Unutmamak lazımdır ki, bilim, genel manada, halkın duygu, düşünce ve inanışlarına uygun da düşebilir, aykırı da düşebilir. Hiç kimse, ya da, grup, parti, zümre, bilimi kendi kontrolü altına alma ve kendi düşüncelerini doğrulatma yoluna gitmemelidir. Yine hiç kimse, kendi işine geleni bilim, kendi işine gelmeyeni bilim dışı saymak gibi bir yanlış yola sapmamalıdır. Bilim adamı da odur ki, her hal ve şart altında doğruları söylemeye devam eder. “Halk ne der?...Kamuoyu nasıl karşılar?...Hükümet nasıl bakar?...Bunda benim çıkarım nedir…?” gibi yaklaşımlar ilim adamı tavrı değildir. Diğer taraftan, mesleğine önem veren bir ilim adamı, bir üniversite öğretim üyesi için, esasen, idarî koltuklar bir külfet, bir yükten başka bir şey değildir. Türkiye üniversitelerinde, dekanlık, rektörlük, YÖK başkanlığı…gibi görevleri süngü zoruyla bile kabul etmeyecek yüzlerce öğretim üyesi ilim adamı vardır. Hele hele o görevler bilimsel doğruları ters yüz etmeyi gerektirecekse bırakın kim istiyorsa o alsın! Bazı koltuk düşkünü öğretim üyelerine, 27 Mayıs 1960 olayından sonra Millî Eğitim bakanlığı teklif edilen merhum profesör Mümtaz Turhan’ın o makamı elinin tersiyle nasıl ittiğini bir kere daha hatırlamalarını tavsiye ederim. Son söz: Üniversitelerin bozulmuş olan huzurunun geri gelebilmesi için ilgisi olmayan kişi veya kuruluşlar -hiç olmazsa bir müddet için- ağızlarını kapasalar iyi olur. Üniversite kendi meselesini çözmeye muktedirdir. Öğrenciler ile hocalarının arasında ağyara yer yoktur. Lütfen ellerinizi üniversiteden çekiniz. |
|
||||||||||||||||||||||||||
|