SICAK GÜNDEM: TÜRBAN
Prof. Dr. Durmuş Yılmaz
AKP Hükümeti, üniversitelerin gündeminden hemen hemen kalkmış olan bir konuyu yeniden ısıtarak halkın önüne sunarak bütün ülkeyi ciddi ve hatta tehlikeli bir tartışmanın içine soktu. Üniversitede kız öğrencilerin türban ( başörtüsü) takarak okuyabildikleri zamanlarda da şimdiki AKP’nin fiziksel, düşünsel ve ruhsal babası sayabileceğimiz Erbakan partileri de aynı konuyu sürekli işler ve gündemde kalması için çalışırdı. Türban üniversitelerde serbest olduğu halde Erbakan hemen her konuşmasında “Türban zulmünden (!)” söz eder ve bunun sona ermesi gerektiğini söylerdi. Türban siyaseten öyle verimli bir alan haline geldi ki, savunan da karşı çıkan da oylarını hızla artırdılar. Türban, 1995 genel seçimlerinde Erbakan’ın partisini birinci parti yaptırdığı gibi 1999 genel seçimlerinde de merhum Ecevit’in partisini birinci parti yaptırdı. Erbakan’ın partisinden seçilerek Meclis’e gelen başı örtülü bir milletvekiline (Merve Kavakçı) merhum Ecevit’in “…burası devlete meydan okunacak yer değildir(…)Bu kadına lütfen haddini bildiriniz…” cümlelerinin arkasından Meclis’deki büyük protestoya dayanamayan bayan Kavakçı Meclis’i terk etmek zorunda kalmıştı. Daha sonra Erbakan’ın partisinin Anayasa mahkemesi tarafından kapatılması üzerine AKP’yi kuran Tayyip Erdoğan ve arkadaşları, Erbakan’ı da saf dışı ettikten sonra halka “Değişme” görüntüsü vermişler ve pek çok konuşmada başta Erdoğan olmak üzere AKP yöneticileri “Türban bizim öncelikli sorunumuz değildir…” türünden açıklamalarla bu değişimin samimiyetine halkı inandırmışlardır. Hatta Erdoğan bu değişim ve demokratikleşme söylemini o kadar çok tekrarlamış ve vurgulamıştır ki, 2002 genel seçimlerinde yasaklı olduğu için milletvekili olamamasını içine sindiremeyen CHP ve Genel Başkanı Baykal, Meclis’de destek vererek Erdoğan’ın yasağının kaldırılmasına yardım etmişlerdir. Bunu yaparken de demokrasiye uygun davrandıklarını ifade etmişler ve AKP’liler tarafından da takdir görmüşlerdir. AKP, birinci iktidar döneminde, seçim öncesi söylemlerine sadık kalmış ve türban meselesinin üzerine gitmemiştir. İzlenen bu politika halkın, AKP ve Erdoğan’ın türban gibi meselelerde söylemlerinin samimî olduğu konusunda olumlu kanaatini güçlendirmiş ve 2007 seçimlerinde daha fazla oy olmasını sağlamıştır. Cumhurbaşkanı’nı da MHP’nin dolaylı desteği sayesinde rahatça ve istediği şekilde seçen AKP ve Erdoğan, YÖK başkanını da değiştirince artık “Zamanın geldiğine” kanaat getirmişler ve yaklaşık 6 seneden bu yana sürdürdükleri söylemleri bir tarafa bırakarak ani bir atağa kalkarak “Türban sorununun halkın en önemli sorunu olduğunu, bir an önce bu sorunu çözmek gerektiğini, anaların ve babaların yıllardan beri akmakta olan göz yaşlarını artık dindirmenin zamanının geldiğini…” vs. söyleyerek harekete geçmişlerdir. Hatta bir kısım milletvekillerimiz daha da ileri giderek bütün kamuda türbanın serbest olması için çalışacaklarını söylemişlerdir. Erdoğan’ın İspanya’da söylediği sözler hemen Türkiye’de yankılanmış ve birden gündemimiz Türban’a dönüşmüştür. MHP’nin de hemen atılarak soruna sahip çıkması ve AKP’ye yardım vaad etmesi halkın bir kesiminde şaşkınlık yaratmıştır. Şöyle düşünülmüştür: Eğer MHP’nin bir “Türban Sorunu” varsa neden parti olarak kendisi harekete geçmemiş de Erdoğan’ın açıklamasıyla işe el atmıştır? Eğer böyle bir sorunu yoksa o zaman da neden AKP’nin arkasına takılarak meseleye dahil olmuştur? Yapılan açıklamalardan tatmin olmadığımızı ifade etmeliyiz.
Bu genel değerlendirmeden sonra şimdi gelelim asıl meseleye. Üniversitede kız öğrencilerin, 1998 yılından bu yana türban veya başörtüsü ile sınıflara girmeleri yasaktır. İlk yıllarda bir takım huzursuzluklar olmuşsa da sonraki yılarda öğrenciler kendileri uyum göstererek sorunu kendi usullerince çözmüşler ve fakülte binalarının kapısına kadar başörtülü geldikten sonra buralarda başörtülerini açarak sınıflara girmişler ve eğitimlerine devam etmişlerdir. Benim görev yaptığım Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalında bu 10 sene içinde 3000 civarında öğrenci okumuş ve okumaktadır. Bu sayının yaklaşık yarısını da kız öğrenciler oluşturmaktadır. ARADAN GEÇEN BU 10 SENE İÇİNDE HİÇBİR KIZ ÖĞRENCİ “BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI” NEDENİYLE FAKÜLTEYİ TERK ETMEMİŞTİR. O halde şu soruyu şimdi AKP ve MHP yöneticilerine soruyorum: Başörtüsü yasağı nedeniyle göz yaşı döken analar ve babalar hangi şehirde, hangi fakültenin kapısındadır? Eğer, siyaseti ve oy hesabını bir kenara bırakarak olayların gerçeğine bakacak olursak, göz yaşı döken öğrenciler, analar ve babaların olduğunu görürüz. Fakat onlar yasak dolayısıyla okuyamayan öğrenciler ve aileleri değil de, 4 sene binbir zorlukla okuyarak mezun oldukları halde atanamayan ve iş bulamayan üniversite mezunları ile onların anne ve babalarıdır. Bu gün onbinlerce üniversite mezunu genç insan okuduğu yıllarda devletten aldığı krediyi ödeyemediği için icralık duruma düşmüştür. Kredi-Yurtlar Kurumunun alacaklarını nasıl tahsil edebildiğini yetkililerin düşünmelerini tavsiye ediyorum.
Sonuç: Eğitim kurumlarında kız öğrencilerin ve kamu hizmetinde çalışan bayan görevlilerin kılık-kıyafetlerinde genel kurallar yanında başlarının açık olması Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık yüzünü, modern ve çağdaş görünüşünü yansıtmaktadır. Türkiye’yi, Suudî Arabistan, İran, Pakistan, Afganistan vb. ülkelerden ayıran ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve modern dünya ile uyumlu hale getiren bir görüntüdür. Laikliğin temel kuralı olan “…yasaların dinsel kaynaklara dayanılarak yapılamayacağı…” ilkesinin de esasıdır. Diğer taraftan, güya üniversitedeki bir sorunu çözmek için yola çıkanlar ne gariptir ki, üniversitelerin ne yöneticilerine ne de öğretim üyelerine düşüncelerini sormuyorlar. Fikrini söyleyen üniversite yönetici ve öğretim üyelerini de “…sen kimsin yav…otur oturduğun yerde…” gibi galiz ifadelerle, hakaretlerle susturmaya çalışıyorlar.
Türban meselesinin “ üniversiteli kızların başörtü meselesi” olmaktan çıkmasından ve devletin temel düzeni ile ilgili bir mesele haline gelmesinden korkarız.
|
|
||||||||||||||||||||||||||
|