MEVLANA’YI KONYA’DA HAPSETMEK! Prof. Dr. Durmuş Yılmaz Mevlana’nın doğumunun 800. Yıldönümü münasebetiyle UNESCO 2007 yılını “Mevlana Yılı” olarak ilan etmişti. Büyükşehir Belediyesi ve valilik bu önemli anma yılını ciddi hazırlıklar yaparak geçirdiler ve Aralık ayının son iki haftasını da Mevlana’nın adına yakışır bir finalle tamamlayarak anma programlarının içinden yüz akı ile çıktılar. Mevlana anma programlarında emeği geçen kişi ve kurumları kutluyorum. Mevlana yılı dolayısıyla belediye yetkilileri şehrimizin çeşitli yerlerini Mevlana’nın güzel sözleriyle süsleyerek Konya’nın bir “Mevlana Diyarı” olduğunu da yerli yabancı herkese hatırlattılar. Gerçi bu sözler arasında “…Lokma bir denizdir, fikir onun incisi…” (Sille Yolu Alt geçidi köprüsünde ) gibi ne anlama geldiği belli olmayan sözler varsa da, yazanların elbet bir bildiği vardır, diyerek geçiyoruz. Bizim bu yazımızda asıl değinmek istediğimiz konu başka. Son birkaç yılda Konya’da bir akım giderek güçlenmeye başladı. Bu “Mevlana’yı Konya’da tekelleştirmek” şeklinde özetleyebileceğimiz bir sahiplenme arzusu. Bu akımın öncüleri arasında üniversitemizin Mevlana Araştırma Enstitüsü’nün de bulunduğunu biliyoruz. Enstitü müdürümüzün “Mevlana’nın adını şekere, lokuma, pideye veriyorlar…Olmaz böyle şey…” dediğine biz de şahit olmuştuk. Fakat son günlerde İl Genel Meclisi’nin de bu tür akıma katılarak Sema gösterilerinin başka yerlerde yapılmasının yasaklanması (!) konusunda ciddi ciddi görüşmeler yapıp, yetkililere çağrı yapması bizim bu yazıyı yazmamıza sebep oldu. Belki de hükümete baş vurup bu konuda bir “Yasak yasası” çıkarılmasını istemiş de olabilirler. Bu beylere seslenmek istiyorum: İnsanların gönlüne yerleşmiş, Türk-İslam tefekkürünün bu abidesini , siz sırf turizm mülahazası ile ve “Konya’ya daha fazla yerli ve yabancı turist gelsin de Konya’ya daha çok para bıraksınlar…” gibi bir düşünce ile Mevlana’yı tekelinize alıp başkalarından saklayabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Daha açık söyleyelim: Siz Mevlana gibi bir şahisyeti Konya’ya hapsedebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Eğer bilmiyorsanız lütfen bilenlere bir sorun. İstanbul’da Galata ve Yeni Kapı mevlevîhaneleri, Samsun’da, Erzurum’da, Kütahya’da hala kapılarında “Ya Hazreti Mevlana” yazan mevlevîhaneler sizce ne anlam ifade ediyor? Hatta yurtdışında bile bu gün Mevlana dostları modern mevlevîhaneler meydana getirmektedirler. Sema olayına gelince, şunu da iyi bilelim ki, Sema bir ibadet değildir. Farz, vacip, sünnet, müstehap değildir. Kur’anda da, hadislerde de başka bir yerde de yoktur. Sema, Mevlana’nın Tanrı ile arasındaki duygusal bağda bir tarzdır. Mevalana’ya mahsusdur. Mevlana’dan sonra Sema, Mevlana’yı anmak ve onun düşüncelerini paylaşmak anlamında gelişmiş giderek de Mevlana düşüncesinin öğretilmesi, öğrenilmesi ve yaygınlaşmasında bir model , bir simge halini almıştır. Bazı insanlar da, bu simgeyi “Mevlana Sevgisi” şeklinde benimsemiş ve hatta kendi şahsında semayı denemeye çalışarak çeşitli ortamlarda bunu sergilemiştir. Bu bir defilede, bir tanıtımda veya benzeri bir faaliyet içinde de olabilir. Bu bir Mevlana sevgisidir. Bunda bir art niyet aramak her şeyden önce Mevlana’nın hoşgörü anlayışına aykırıdır. Bunu, insanların içindeki Mevlana sevgisinin dışavurumu şeklinde anlamalı ve öyle kabul etmeliyiz. Diğer taraftan insanlar, iş yerlerine, ürünlerine, yaşadıkları mekanlara, çocuklarına Mevlana ismini vererek ve semazen sembolünü nakşederek onun fikir ve düşüncelerini paylaştığını göstermiştir. Bu düşünce ile de sadece Konya’da değil, Türkiye’nin her tarafında tabelalarda ve ürünlerin ambalajları üzerinde Mevlana ismini veya semazen resmini görürüz. Konya dışında bir yerde böyle bir tabela veya bir semazen resmi ile karşılaştığımız zaman da bir Konyalı olarak gurur duyar mutlu oluruz. Son söz: Kimse Mevlana’yı tekeline almaya çalışmasın. Zaten bu mümkün de olmaz. Mevlana ismini de kimse kimseden kıskanmasın. “Mevlana Koruma Kanunu” çıkarmaya kalkmasınlar. Mevlana’nın sizin korumanıza ihtiyacı yoktur. |
|
||||||||||||||||||||||||||
|