REST ÇEKMEK..POSTA KOYMAK…”AMA KİME?
< - Geri Dön Eklenen Yorumlar Yorum Ekle 

“REST ÇEKMEK..POSTA KOYMAK…”AMA KİME?

                                                                                                  Durmuş Yılmaz

             Türkiye’de maalesef uzlaşma kültürü bir türlü gelişmedi. Bu konuda hepimiz başarısızız. Demokrasi Tarihi hocaları da, Tarih hocaları da, Siyasî tarih hocaları da, Harp Tarihi hocaları da, Eğitim Bilimciler de, Sosyal Bilimciler de…hepsi evet gerçekten hepsi başarısızdır. Uzlaşma kavramı, ne lafız olarak ne de ruh olarak bir türlü  öğrenilememiş ve öğretilememiştir. Cumhuriyetimiz 84 yaşını; demokrasimiz 61 yaşını doldurmuş, fakat her ikisinin de temelini oluşturacak olan “Uzlaşma”yı  öğrenememiş ve öğretememişiz.

 

 

 

 

             Bu yazıyı Pazar günü (8.4.2007) Hürriyet gazetesinde  Ahmet Hakan’ın köşe yazısını okuyunca yazmaya karar verdim. Başlığı “Artık çıkman şart olmuştur” olan yazı şöyle bitiyordu:  O halde gör resti, koy postayı. Bırak nereden koparsa kopsun. Çünkü bu memleketin başka tülü normalleşmesi mümkün olmayacak”.  Evet A. Hakan böyle yazıyor. “Bırak nereden  koparsa kopsun”!  Bu cümleden sonra yazdığı cümle semantik  açıdan (anlam bilgisi ve tutarlılığı)  yanlıştır. “Bırak nereden koparsa kopsun” dedikten sonra “Çünkü bu memleketin başka türlü normalleşmesi mümkün olmayacak” cümlesi yazılamaz. Zira, “koparmakla” “normalleşmek” yan yana yazılamaz. Hem koparacaksınız hem de normalleştireceksiniz! Bu nasıl olacak!

            Gelelim şimdi hocaları neden suçladığımıza:  Yıl 1959. Demokrat Parti, Meclis’deki çoğunluğuna güvenerek ve o çoğunluğu kullanarak “Uzlaşma” kelimesini sözlükten silmiş. Dilediği gibi hareket ediyor. Muhalefeti hiçe sayıyor.  Muhalefet, halkın  % 53ünü temsil ediyor, fakat Meclis’de  %27.  İktidar bu rakamları kullanarak  muhalefeti yok sayıyor, hatta Ana muhalefet partisi genel başkanı İsmet İnönü’ye  genel kurula  girme yasağı bile koyuyor. Bu dönemin nasıl kapandığını biliyoruz. Söylemeye erek yok. Bir şeyi hatırlatalım: O zaman da  tıpkı şimdi A. Hakan gibi akıl hocaları vardı ve onlar Menderes’e “…sakın geri adım atma. Bırak inceldiği yerden kopsun…”  türünden tavsiyelerde (!)  bulunuyorlardı.  Sonunda gerçekten ip inceldiği yerden  koptu.

1977 seçimleri başka bir tablo çıkarmıştı.  CHP (B. Ecevit)  %41 oy ve 213 milletvekili ile birinci, AP (S. Demirel) %36 oy ve 189 milletvekili ile  ikinci olmuştu. Fakat AP Meclis başkanının CHP’den seçilmesine izin vermedi. Kendisi de seçemiyordu. Zira Meclis başkanlığı seçimi için 226 oy gerekiyordu. Uzun turlar yapıldı, bir türlü Meclis başkanı seçilemedi. Meclis çalışamıyordu. Resmen tıkanmıştı. Uzlaşma çağrısı yapanlara Demirel kulaklarını kapatmıştı.Onları dinlemiyordu bile. Fakat o zaman da A. Hakan’lar vardı. Onlar Demirel’e “Sakın taviz verme, bırak ip inceldiği yerden kopsun…” derlerdi. Hata bunlar halkı da suçlar, ve “madem ki, halk bunları (CHP’yi) seçti, cezasını çeksin” derlerdi.Zaten Demirel de  Başbakan Ecevit’e “Başbakan” diye hitap etmez, “Hükümetin başı”  derdi. Şimdi herkes unutmuştur ama  o zaman merhum Türkeş  “TBMM Başkansız bırakılamaz…” şeklinde sert bir açıklama yaparak AP’yi ve Demirel’i suçlamış ve CHP’nin Meclis başkanı adayı  Cahit Kakakaş’ı destekleyerek seçtirmişti. Türkeş’in bu tavrı  halk nezdinde, “Örnek devlet adamı tavrı” olarak çok takdir görmüştü. Fakat aynı geçimsiz tavır 1980 yılı başında cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında yine ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı bir türlü seçilemedi. 6 ay boyunca  cumhurbaşkanlığı makamı vekaletle  dolduruldu.  Uzlaşma tavsiyeleri demode idi. Şahin tavırlar, restler, posta koymalar çok rağbette idi. Nihayet 12 Eylül sabahı “posta koyanları” da “rest çekenleri” de askerlerin arasında süklüm püklüm giderken gördük. Eski şahinliklerinden eser kalmamıştı.  Benzer tabloyu sonraki yıllarda da gördük. Seçim kampanyalarında “…Rektörler türbanlı öğrencilerin önünde selam duracaklardır…”diye gürleyen N. Erbakan 1995 seçimlerinde  birinci olarak çıkmış ve Başbakan olmuştu. “Adil Düzen” söylemlerini artıran Erbakan’a da “halk seni seçti, korkma, cesur ol…taviz verme…”türünden tavsiyeler yapılıyordu. “Cumhuriyetin temel değerleri ile oynama” diyenleri duymuyordu.  Fakat aynı Erbakan, 1997 yılı 28 Şubatında  “İrtica ile en etkili biçimde mücadele edilecektir…”  diye  genelge yayınlıyordu.

İşte hocaları bu yüzden suçluyoruz. Yakın tarihi örnekler vererek öğretmiyor olmalılar ki, her seferinde aynı hataları işliyoruz. Aynı hata bu kadar da çok tekrar edilmez ki…

Sonuç: Demokrasi “Rest çekme” “Posta koyma”  rejimi değildir. Uzlaşı rejimidir. Çoğunluk-Azınlık bilek güreşi hiç değildir. Uzlaşma şarttır.  Kim kimle ve nerede uzlaşacaktır, diye sorarsanız, cevabı  T.C. Anayasasında vardır. Herkes bu çizgi üzerinde toplanacak ve buluşacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.

< - Geri Dön

ÖZ GEÇMİŞ
İLETİŞİM
ZİYARETÇİ DEFTERİ
DİĞER BAĞLANTILAR
ANASAYFA
Vefat ve Teşekkür
GERİ DÖN
Ziyaretçiler
Toplam :   1988712
Bugün :   1
Aktif :   1

Örnek Köy


Anasayfa | Makalelerim | Kitaplarım | Güncel | Anketler | Yazılarım | Tartışalım | İletişim | Ziyaretçi Defteri | Öz Geçmiş

Web Tasarım: www.linearyazilim.com