BAŞKANLIK SİSTEMİ HAKKINDA
Prof.Dr.Durmuş Yılmaz
Nedendir bilinmez Türkiye’nin gündemine birdenbire “Sistem Arayışı” sayılabilecek şekilde bir “Başkanlık Sistemi” tartışması giriverdi. Oysa herkes biliyor ki, Türkiye Cumhuriyeti “Parlamenter Demokrasi” temelinde kurulmuş ve bu sistemi benimsemiştir. Devletimizin kurucusu Büyük Atatürk de hayatı boyunca parlamentoyu, yani Meclis’savunmuş her zaman onu yüceltmiştir.
Başkanlık sistemi denilen sistemi daha önce savunanlar olmuş ise de Cumhurbaşkanı olduktan sonra icra yetkilerinin azaldığını gören merhum Özal en çok dile getirmiştir. Fakat bu konuda her hangi bir şey yapamadan vefat etmiştir. Özal’ın A.B.D. hayranlığı bilinen bir gerçektir. Ondan olmalı ki, zamanındaki A.B.D. Başkanı Bush’tan sürekli olarak “President Bush” diye bahseder onun savaş dahil her konuda tek başına karar vermesine gıpta ile bakardı.
Aradan yıllar geçti şimdi aynı yolda Tayyip Erdoğan’ı görüyoruz. Belli ki hedefinde Cumhurbaşkanı olmak var,o zaman icra yetkilerinin azalacağını düşünüyor ve ülkenin idaresindeki şu anda mevcut güçlü konumunu sürdürebilmek için başkanlık sistemini arzuluyor. Her neyse insanların hayallerini sınırlayamayız.
İlginç olan bir şey daha var: Başbakan yeni ortaya atılan “Başkanlık Sistemi”ni savunurken merhum Türkeş’i referans gösteriyor ve onun Dokuz Işık adlı kitabından pasajlar okuyor. Gerçekten de Türkeş 1977 yılında yayınlanan ve 1 sene sonra genişletilmiş ikinci baskısı yapılan kitabında :
“…Miliyetçi Hareket Tek Başkan Tek Meclis sistemini savunur. Çağımız kuvvetli, adil ve hızlı icra çağıdır.Türk Milleti dünya imparatorlukları kurduğu devirlerde kuvvetli, adil ve hızlı icra sistemini uygulamıştır.Kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün tek elde toplanmasıyla mümkündür. Bunun için Tarih ve Töremize uygun olarak Başkanlık Sistemini savunuyoruz…”( A. Türkeş, Dokuz Işık, İstanbul 1978, s. 267).
Şimdi hafızalarımızı şöyle bir yoklayalım: Acaba Türkeş’in Başkanlık Sistemini savunduğu dönemde bu gün Türkiye’yi idare edenler neyi savunuyorlardı? Bu günkü başbakan o zaman Milli Selamet Partisi’nin Gençlik Kolları Genel Başkanı, Bülent Arınç Bey de Manisa İl Başkanı idi. Diğerlerini saymayalım. Genel Başkanları da merhum Erbakan idi. Çok bilinen temel görüşleri hatırlanacak olursa, Avrupa Birliği’ne karşı idiler. “İslamda Demokrasi yoktur”diyerek demokrasiye bile karşı çıkarlardı. Laikliği ise tümden dinsizlik saydıkları için şiddetle reddederlerdi. Peki şimdi hangi noktada duruyorlar? Tam 180 derece dönmüş vaziyette değiller mi? Öyleyse insaf ile düşünelim: Türkeş 1977 yılındaki yerinde çakılı vaziyette duracak, fakat bu beyler işlerine geldiği gibi dönecekler, fikirlerini değiştirecekler, sözde kendilerini yenileyecekler…
Bir husus daha var: Tarihte de bu gün de “Diktatörlük” olarak tanımlanan ve pek çok ülkenin halkının kurtulmaya çalıştığı sistemler “Başkanlık Sistemi”dir. Eski Sovyetler Birliği ve onun uydu devletleri, bu gün Arap ülkelerinin – Mısır, Tunus, Yemen, Suriye, Libya- değiştirmek için oluk oluk kan döktükleri rejim Başkanlık Sistemidir. Bütün bu gerçekler ortada dururken Parlamenter Sistemi beğenmeyip de Başkanlık Sistemi denilen dikta rejimini savunmanın hangi akla hizmet olduğunu anlamak çok zor. Eğer A.B.D.yi örnek gösterecekler ise hiç yorulmasınlar. O rejim yalnızca ABD’nin nevi şahsına münhasır bir idare biçimidir. Dünyada başka örneği de, benzeri de yoktur. 1787 yılında 13 eyalet temsilcisinin bir araya gelerek yazdıkları bir anayasa ve ona dayalı bir idaredir. ABD halkının “Kuruİuş İradesi”dir. Türk halkının kuruluş iradesi ise Parlamenter Demokrasidir.
Boşu boşuna rejim arayışına girmeyelim. Elimizdeki devletin ve parlamentonun kıymetini bilelim.